23 Haziran 2009 Salı

22 Mayıs 2009 Cuma

CENNETİM OLURMUSUN?

CENNETİM OLURMUSUN?

Elini tutsam, dünyanın öbür ucuna benimle birlikte gelir misin? bekle
desem, dünyanın bir ucunda beni bekler misin?



Denizimde fırtınalar çıktığında limanım olur musun? karanlık
bastırdığında deniz fenerim, hava açınca yıldızlarım olur musun;
bulutlar göğü kapladığında pusulam?



Mihengim, turnusol kağıdım olur musun? yüreğimin suyu bulandıkça
onu durultacak iksirim?



Kapılar kapandığında kapım, yollar aşındığı vakit yolum, saklanmak
istesem duvarım olur musun? özgürlüğüm ve mapusanem?



Üşürsem evim olur musun? yorganım, ana kucağım? çölümde vaha olur
musun? vahamda hurma ağacım?



Dağın tavşanı, çölün ceylanı, gecenin hayalleri bağrına bastığı gibi
beni bağrına basar mısın? şak şak yarılsa bile gökten umudunu kesmeyen
kıraç tarlalar gibi umut bağlar mısın bana? gitmek istersem
kanatlarım olur musun? kalmak istersem ayağımda prangam?



Hurilerim olur musun? kudret helvam ve bıldırcınım? soğanda
sarımsakta gözüm yok, tih çölü sürgününde gözüm yok. ateş almaya
gidersem, kırk vakit sonra dönsem bile aynı yerde beni bekliyor
olur musun?



Kavmim beni terk ederse ve ben kavmimden kaçarsam, bir kez arkana
bakmadan arkamdan gelir misin?



Ot bitmeyen bir vadide yalnızca ALLAH (c.c)'a emanet edip gidersem,
sen de beni kınamaksızın O'na güvenir ve sa'y eder misin?



Ümidimi kaybettiğim anda ümidim, neş'emi kaybettiğim zamanlarda
coşkum, kalbim işgale uğrarsa halaskârım ve rehberim olur musun?



Arkadaşım, yoldaşım, sırdaşım, enîsim, huzûrum, sürûrum, nûrum,
zînetim, nîmetim, cennetim olur musun?


Dolunaydadır aşkım



Dolunaydadır aşkım
Dolunay için düşer çöllere gözyaşı şebnemi…
Dolunayadır; toprağa gülümserken,
avucumuzda açan ölüm çiçeğinin busesi…
Ve dolunay içindir dağları delen sevdamız…
Biz, dolunayda dolunayla ağlayan bir güvercin idik…
Dolunayla hemhal olmuş, yakamoza tutulmuş,
yüreğine mil çekilmiş bir güvercin…
Kanat çırpıp aşk cemresine uçtuk,
yürek ritmimiz beraber atan güvercinlerle.
Alevlere emanet ettik yüreğimizi ve çöllere kaçtık
yitik yarimizi bulmak için…
Görenler bizi tanıyamaz olsa da biz tanımıştık sevgiliyi…
Sevgiliye serilmiş aşk yolunun kaldırımlarına atmıştık adımlarımızı
arkamıza bakmadan…
Araya araya dizlerimizin bağı çözüldüğü gecelerde yaktık, elem yüklü
çakmakla hasret meşalesini…
Ve gök kubbe buram buram hasret koktu,
nefesimizle yüreğimize doldurduk hasreti…
Ve…
Bir gece yarısı dolunayda bulduk yitik yari…
Edep merdiveniyle çıktık asumanlara ve acziyet hırkasını giyindik lal
olmuş kainatta.
Yıldızlara anlattık geceleri akan gözyaşlarını ve yıldızların mehtabı
okşamasını izledik yüreğimizde…
Dolunayda ortaya çıkan zümrüdüanka kuşunun,
kanat çırpması ile,
kanat çırpmaya başladık hasret yağdıran bulutlarda…
Dağları delmeye hazırlandık Mecnunla, Ferhatla, Keremle…
Yüreğin eriyerek, kelimelerin korlardan çıkmasıyla dökülür
kağıda dolunay sevdası…
İpeksi meltemin ta süveydalarımıza aksettirdiği bir ışık;
nurdan bir sütundur dolunay sevdası…
Zemheri karanlıklardan güneş gibi doğar bu sevda gamzelerimizde…
Aşk çağlayan gözlere vesile,
arefesinde yaşanılan ölüme gülümseyiştir…
Dolunaydır kefenim… Dolunayadır gözyaşım…
Dolunaydadır vefa ikliminde sineme çektiğim aşkım…
Üzerime hasret yüklü bulutlar düşse de,
uçurumların kıyısındaki gelinciğe uzanacağım ve
seni alıp aşkıma yoldaş yapacağım dolunay!














18 Mayıs 2009 Pazartesi

Bu yolda ikimiz yürüyeceğiz arkadaşım






Bu yolda ikimiz yürüyeceğiz arkadaşım, sıkı tut ellerimi bırakma sakın…
Bedene sığmayan ateşi, hücrelerdeki soğuk esintiyi, en kıymetli duâları paylaştık biz seninle…
Aynı yağmur için akıttığımız gözyaşlarının hatırına, gülüşlerimizdeki aynı mânânın verdiği inceliğin, kabul olan ve olacak olan bütün duâlarımızın hatırına sıkı tut ellerimi bırakma sakın…
Korkularımızın gölgesinde buluşurken seninle, birlikte sığındık merhametin sahibine... Düşlerimiz yorgun düşerken hüzün dolu günlerimizde, sen vardın benimle… Gençliğimizi, savrulan yıllara iğnelerken, uçuşmayan bir sen kaldın içimde…
Çocuksu kavgaları ellerimizle taşıdık hatıraların tozlu albümüne... Yaratılış gâyemizin hikâyesini dinlerken, dostluğun mânâsını birlikte keşfettik. Allah rızası için sevmenin güzelliğini, şükür cümlelerine ekledik.
Sevdik, bizi sevmeyenleri; şeytana karşı birlikte yolumuzu çevirdik. Ve hepsi için yeminler ettik, ellerimiz duâ makamındayken… “Bizi cennetinde de birlikte eyle!” diyerek dostluğun hakkını verdik.
Gerçek görünenlerin aslında koca birer yalan olduğunu anladığımız gün, gözyaşlarımızı karşılıklı izledik ve Allâh’ın varlığını birbirimize dostluğumuzla söyledik. Bir ninni gibi geldi acılar kulağımıza… Ben sana açtım yaramı, sen bana… İlacımıza sarılarak iyileştik… Dertlerimizin devasını doğru yerden; dostluğumuzun asıl sahibinden istedik... O yüce yaratıcıya giden yolda, biz birbirimizi dost eyledik.
Adımlarım kayıp giderken karanlığa doğru, sen çıkardın karşıma, sen tutardın nefsine yenik düşerken yüreğimi… Sen bilirdin, benim sevmediğim hikâyeleri; bilirdin ve beni uzak tutardın pişmanlıklardan… Ben de sana ayna olurdum.
Birbirimize acıklı cümlelerle değil, Allâh’ın varlığını hatırlatarak gizlice silerdik kalplerimizdeki kopkoyu çaresizliği.
Yok olan mevsimlerin ardından koşmazdık, gelecek baharda son nefesimizin telaşını kollardık.
Ve bir gün bahar geldi, ben gittim… Soğuk mermerin sohbetini yapamadan sessizce tek başıma keşfettim. Bu amansız ayrılığı hazmedemeden, yalnızlığın bu kadar dokunacağını hayal etmemiştim.
Ve sen, ağlıyordun ardımdan… Bedenime değmeden, üzerimdeki tabuta damlatıyordun gözyaşlarını… Dostluğun mânâsını dünyaya savuruyordun ve beni duyamıyordun…
Ama ben, yine de sessizce söyledim son cümlemi:
“-Sıkı tut ellerimi, bırakma sakın!..”

Yürek Yanmayınca Gözler Yaş Akıtmaz



Yürek Yanmayınca Gözler Yaş Akıtmaz
Uzun uzun nefes almak istiyorum. Nefesin kıymetini bir daha anlamak için. Ve uzun uzun etrafı seyretmek istiyorum içime çekerek. Yaratılan tüm güzellikleri sıra ve hikmeti ile görmek istiyorum acziyetimle ve gönlümdeki aşk ile. Durmadan yürümek istiyorum ıssız sokaklarda, sessizliğin bana ne dediğini duymak için. Yolların yüklendiği hatıraları da görmek istiyorum yetişebildiğimce. Yağan rahmet yağmurunun altında ıslanırken masumiyeti hissediyorum, temizliği, bağlılığı ve ardı sıra şefkati.

Sokaklar, evler, ağaçlar bir temizlenme çabası içindeler adeta. Toprak kana kana suyu içmeye çalışıyor. Ağaçların kökleri sanki secde edercesine bir duruş sergiliyor ve yaprakların kıpırdanışı şükrü eda ediyor. Allah’a olan muhabbetini görmemek mümkün değil. Zaman hızla ilerliyor, yürüyorum hiç durmadan. Her zamanın içinde farklı duygular, farklı kişiler, farklı durumlar ile karşılaşıyorum. Herkese ve yaratılan her şeye farklı görevler ve farklı özellikler yüklenmiş.

Elimden geldiğince şükrediyorum. Hayatlar içe içe geçmiş durumda. İlahi bir kudretin varlığını görmemek mümkün değil. İçime yerleştirilmiş bir duygu her an O’nu (cc) zikrediyor. Yaratılan her şey kendine düşen kısım içinde yaşıyor ama biz aynı mekân içinde yaşadığımızı düşünüyoruz. Bir şeyden herkes farklı lezzetler alıyor. Bir şeye bakarken herkes farklı şeyler görüyor. Aynı göz farklı işlere yönelebiliyor, aynı kalp farklı şeyleri sevebiliyor. Yaratılmış o kadar fazla duygu var ki saymaya gücüm yetmiyor.

Kimi zaman musibet uğruyor kapımıza, kimi zaman sevinç, gözyaşı, üzüntü, kaza, fakirlik, zenginlik, iş, ev….gibi sıralanıyor her şey.

Çok sıkıldığımız, çözüm bulamadığımız anlar oluyor, sanki hiç çıkılmayacak bir hal alıyor her şey. Basireti geniş, tevekkülü sıkı olan insan yokuşu zorda olsa tırmanabiliyor. Çünkü ondan sonrasında bir düzlük var. Bir sözde şöyle deniyor; ‘Gecenin en karanlığı, güneşin doğuşuna en yakın olduğu andır’.

Nice insanlar gelip geçti dünya hayatından. Nice duraklar gördü bu beden ve ruh. Nice gözyaşları akıttı bu gözler. Ama her gün güneş tekrar üzerimize doğdu. Bizi tekrar ısıttı. Topraktan gelecek olan nimetler hayat buldu. Toprak kollarını açtı adeta bize. Kâinatın müthişliklerini yeniden seyretme fırsatı bulduk.

Kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz bizi telaşa düşürüp yanlış şeyler yapmaya sevk etmesin. Allah’ın cc. yardımı gibi kimse kimseye yardım edemez. O’nun (cc) sevmesi gibi kimse kimseyi sevemez. Ümitsizliğe düşmeyin hiçbir vakit. Rezzak olan Allah (cc) her daim rızkımızı gönderiyor. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor; ‘Eğer siz Allah’a tevekkül etmiş olsaydınız, sabahleyin yuvasından aç çıkıp, akşamleyin yuvasına karnı tok olarak dönen kuşların rızıklandığı gibi Allah c.c. sizinde rızkınızı verirdi’. Çok manidar bir hadistir. Çok geniş bir hitabı var.

Bizim O’ndan (cc) başka kimimiz var ki. O’ndan başka yüreğimizin yangınını duyan başka kim var. Bize huzur veren, bizi seven, bizi duyan, eğer hatalarımız olursa affederek doğruyu gösteren O (cc) değil midir? (Tabii ki O’dur cc.) Bizleri yetiştiren, güzel suretler veren, kimi zaman hesapsız rızıklandıran, kâinatı hizmetimize veren O (cc) değil midir? (Evet, O’dur cc.) O zaman üzülmeye, umutsuzluğa gerek yok. Allah c.c. kendisinden ümit kesilmesini ‘haram kılmıştır.’ O kadar düşünceli (teşbihte hata olmasın) ve bizi o kadar seviyor ki bizi ümitsizliği engellemek için haram yasağını koyuyor. Böyle bir Yaratıcıyı unutmak, Onu anmamak, Onu sevmemek mümkün müdür? (hayır, asla değil). Kalp Allah’a özlem duyarken bu soruya hayır demek doğru olur muydu?



Dualarımı tüm Müslüman kardeşlerimi dahil ederek yapıyorum;

Allah’ım Senden sevgini, Seni sevenlerin sevgisini ve Senin sevgine beni ulaştıracak ameli talep ediyorum. Allah’ım bize öyle bir merhamette bulun ki Senden başkasının merhametine ihtiyacımız olmasın. (Amin. Amin. Amin
.)

ayyüzlüm-taha

17 Mayıs 2009 Pazar

SANA ONLARI ADAYACAĞIM





Sana onları adayacağım
ekmeğime katık, aşımın ateşi
acılarımla başbaşa kalmak istiyorum
yalnız onlar anlıyorlar beni
ve yalnız onları dinliyorum
hayatıma girdin madem
andacım ol hatıramı yaşat
ne beni anladığını söyleyen
ne de yüreğimin gedikli konuğu alsın
sen al acı
senin olayım
beni sen kuşat
madem ki ayrılığa hüküm giymiş bu yürek
artık ölmek için yaşamak gerek
hayatımın gözelerinden
damıttığım bu şiiri bin kez ölerek
sana adamamı bekleme benden
gün gelir tütmez olursa ocağım
acılar var bende duvağı açılmamış
bekle, sana onları adayacağım.


Mustafa İslamoğlu

SEVİYORUM SENİ

SEVİYORUM SENİ

Karanlık yüreğimin kimsesiz gecelerinde
Parıldayan yıldızımsın, nûrunu göklerden alan.
Çorak toprak gibi bir damla için dua dua yalvardığım,
Ümidini kaybetmemiş müebbetlikler gibi gün saydığımsın.
Ey gönlümün derinlerine mekân tutan
Ey hüznün ve sevincin gözyaşlarını birbirine karıştıran
Ey hayallerime hapsetmişken seni,
dünyama güneş gibi doğan
Toplayıp giderken bu yürek valizini.
Ve kapatmışken sevda şiirlerinin yarım kalan defterini
Yüreğime düşen ilhamsın ey sevgili.
Ucuzlasa da dillerde bu söz
Seviyorum seni... Meryem'e indirilen sofra gibi.
Seviyorum seni. Veysel'e gönderilen hırka gibi.
Seviyorum ama sen de beni sev diye değil.
Aşkların sahibi sevdiriyor diye seviyorum.
İnatçı bir tutkuyla değil Özgür ummanlar gibi seviyorum.
Sevgiyi de seviyorum, sevmeyi de
Ama seni sevmeyi daha çok seviyorum.
Hoyrat rüzgârlar savururken hislerimi
Avucumda sakladığım kalbimle seviyorum.
Depremlerde yıkılırken aşk efsanesinin sütunları
Ezberimde kalan mısralarımla seviyorum.
Gözlerin ister gülsün bana, ister gülmesin
Ben içimdeki gülüşünü seviyorum.
Hele yaz geceleri ateş böceklerinin sesine karışan
Kalbinin sesini seviyorum.
Kaderin çizdiği yalnız yolculukta
Son anda trene atlayan kaçak yolcu gibi seviyorum.
Sen kaçak yolcumsun benim
Dara düşen sevdamın Hızır'ısın.
Ömür yapraklarımın eylül sarartısında
Yeşil bir damlacıksın Mor'a uzanan
Çok seviyorum seni çoook!
Azların arasında sıkışan, çok yüreğimle seviyorum.
Ey Sevgili! Ne kadar istiyorsan o kadar değil
Yüreğimin sevebildiği kadar seviyorum.
Sevginin milyonda kaçı yazılırsa kâğıtlara
Kâğıtlardaki sevgi müsveddesini değil
Kalbimde kelimeleştiremediğim sevgini seviyorum.
Dillendiremediğim duygularımı,
tasvir edemediğim sıcaklığını da seviyorum.
Sonu yakınsa yolculuğun,
yolların sonunda seviyorum seni.
Bana düşen sevmekse,
bilmesen de seni seviyorum.
Bir gün sana da sevmek düşerse
İhtimal ya! Yüreğine düşebilmeyi diliyorum.
Seni seviyorum.
Seni seviyorum.
Seni seviyorum.